Biorezonans ile Alerji Tedavisi

Biorezonans ile alerji tedavisi

Sağlıklı insanlar için hiçbir olumsuzluk yaratmayan bazı maddeler, alerjik yapıya sahip olanların tepki vermesine neden olur. Alerjen vücuda girdiğinde veya kişi ona dokunduğunda immün sistem aşırı reaksiyon gösterebilir. Alerjik yapıdaki insanların bağışıklık sistemi alerjeni “yabancı madde” olarak algılar ve onunla savaşmaya başlar. Bu nedenle de vücudunda alerjik reaksiyonlar meydana gelir.

Biorezonans ile alerji tedavisine alerji testleri yapılarak başlanır. Hastanın birkaç damla kanı alınarak özel bir yöntemle taranır ve hangi maddelere alerjisi olduğu belirlenir. Kronikleşmiş rahatsızlıklara neden olan ve belki de yıllarca saptanamamış buğday, çavdar, süt ve süt ürünleri, ev tozları, küf, hayvan tüyleri gibi alerjenler frekans testleriyle kolayca ortaya çıkarılır. Alerjen maddeler majör (ana) ve minör (ikincil) olarak sınıflandırılır ve majör alerjenlere öncelik verilerek kişiye özel bir tedavi planı hazırlanır. Tedavi yaklaşık 1 saat süren seanslar halinde haftada bir kez uygulanır.

Diyelim ki hastanın süte alerjisi var. Tedavi süresince hastadan süt ve süt ürünlerinden uzak durması istenir. Perhiz süresi içinde biorezonans terapisi uygulanır, ardından test yapılır. Alerjinin geçtiği görülürse hasta yeniden süt ve süt ürünlerini tüketmeye başlayabilir. Bu aşamadan itibaren söz konusu ürünlerin tüketilmesiyle alerjik reaksiyon oluşmaz. Süt, tedavi öncesinde yabancı madde olarak algılandığı halde artık “süt” olarak algılanmaktadır.

Tedavide yüksek bir başarı oranı söz konusudur.

Yan etkisiz, kişiye özel ve ilaçsız bir yöntem olan biorezonans terapisi temel olarak alerjen maddelerin vücuttaki patolojik frekansını sıfırlamayı ve vücuda güçlendirilmiş normal fiziksel frekanslar vermeyi hedefler. İyileşme ara testlerle takip edilir. Organizma tedaviden sonra alerji yapan maddeleri normal frekans kodunda algılamaya başlarsa terapiler başarılı olmuş demektir.

Kronik ve akut alerjiler (egzama, saman nezlesi, alerjik bronşit, alerjik astım, alerjik konjüktivit, kontakt dermatit, alerjik cilt lezyonları, ürtiker) konusunda biorezonansın başarı oranı oldukça yüksektir. Çocuklarda ve şikayetleri kısa bir zaman önce başlamış hastalarda da öyle. Genel olarak biorezonans ile alerji tedavisinde %85-90’lara varan bir başarı oranı söz konusudur.

Yaşlı ve örneğin yıllardır astımdan muzdarip hastalarda ise oluşan doku hasarlarına bağlı olarak klinik tablo oldukça ağır seyredebilir. Böyle hastalarda biorezonans tedavileriyle tamamen iyileşme her zaman mümkün olmasa bile şikayetlerde azalma ve yaşam kalitesinde artış gözlemlenmektedir.

Maskeli alerjilere dikkat edin!

Biorezonans testi, bilinen alerjiler kadar gizli alerjileri de ortaya çıkarmakta ve tedavi edebilmektedir. İyileştirilememiş kronik bazı hastalıkların asıl nedeninin “saptanamamış bir alerji” olduğunu ortaya çıkarması da biorezonansın en mutlu edici özelliklerinden biridir.

Maskeli alerji terimi klasik tıpta kullanılmayan bir tabirdir. Farkına varılmamış, kronik inek sütü ve buğday gibi alerjilere işaret etmektedir. İnek sütü ve buğday, anne sütünden sonra insanın temasta bulunduğu ilk potansiyel alerjen olma ihtimali taşıyan proteinlerdir. Bu yüzden de çocukların bağışıklık sistemini çok erken zorlayan maddeler olarak görülmelidirler. Bu iki madde çok sık tüketildiğinden artık bağışıklık sistemi ve hasta bunları alerjen olarak algılayamamaktadır. Ancak perde gerisindeki asıl büyük sorun bu maddelerdir.

Tipik alerjik immünolojik reaksiyonlar kendini çok nadir gösterir. Bunun esas nedeni immün (bağışıklık) sisteminin sürekli antijenle karşı karşıya kaldığı için reaksiyon gösterememesidir. Kronik alerji; atopik egzama, astım, otoimmün hastalıklar, sindirim sistemi rahatsızlıkları gibi hastalıklarda rol alabilir ve alerjen miktarına bağlı bir alerjik reaksiyon olmadığı için gizli kalır. Teşhis konulup alerjen perhizine başlandığında immün sistem rahatlar ve bu tip hastalıkların tedavisinde yardımcı olur.