Yediğimiz her şey hücrelerimizi etkiler, çünkü biz yediğimiz gıdalardan oluşuruz. Yediklerimiz, içtiklerimiz ve soluduğumuz hava, yapı taşlarımızı oluşturur. Vücudumuzda dakikada 10 milyon hücre ölür ve bir o kadarı da yenilenir. Ortalama iki yılda beyin ve sinir hücrelerimiz hariç olmak üzere bütün vücudumuz yenilenir. Yanlış beslenme ise yenilenme sistemimizi aksatarak vücudumuzu hastalıklara açık hale getirir. Yaşamımızda fiziksel, düşünsel ve ruhsal alanda birçok olumsuzluğun yaşanmasına neden olabilir, hastalıklar ve sorunlar yaşatabilir. Bu nedenle vücudumuzu gözlemlemeli ve onu dinlemeliyiz.
Alkali beslenme neden önemlidir?
Sağlıklı vücudun pH dengesi 7,36 ila 7,44 arasındaki alkali seviyededir. “pH” kısaltmasının açılımı “Potansiyel Hidrojen”dir. Herhangi bir sıvı ortam içerisindeki hidrojen iyon yoğunluğunu ifade eder. 1 ila 14 arasında değişen değerlerle ifade edilir; pH değeri 7’nin altında ise ortam asidik, 7’nin üzerinde ise baziktir.
Asit oluşumuna neden olan gıdalarla beslenildiğinde denge bozulur ve vücut tekrar denge sağlayabilmek için hayati önem taşıyan bazı mineralleri (potasyum, magnezyum, kalsiyum, sodyum) harcar. Bu dengesizlik asidoza (asidik pH seviyesi) yol açar. Asidoz ölümle dahi sonuçlanabilecek pek çok hastalığa neden olur. Örneğin, hazır gıdalar ve fast-food beslenme şekli asidoza neden olacak kadar fazla asit içerir, bunlar da pH dengesini bozar ve kronik hastalıklara neden olur.
Bunlara dikkat edin!
Alkali beslenme biçiminin yüzde 80’i alkali besin tüketimine, yüzde 20’si pH dengesini kuracak kadar asitli besin yemeye dayanır.
- Alkali diyetinin en önemli faktörü düzenli olarak yüksek pH değerli alkali su tüketimidir. Günde kilogram başına en az 40 ml su için. Ara öğünlerde en iyi içecek sudur, hazır meyve suyu ve asitli içecekler tüketmeyin. Doğal sular (maden suları) yüksek pH değerine sahiptir.
- Meyvelerin çoğunun alkali besinler olduğunu unutmayın.
- Yeşil sebzelerle bol miktarda kalsiyum, magnezyum ve potasyum bulunur. En alkali sebzeler kırmızı pancar ve siyah turptur.
- Kırmızı et yerine beyaz et ya da balık tercih edin. Et ve diğer hayvansal gıdalarla birlikte alkali olan sebzeleri bol tüketin.
- Zeytinyağı kullanın.
- Aşırı hayvansal gıdadan uzak durun.
- Et, süt, peynir ve şarküteri ürünleri yağ, tuz ve pişirme yöntemleriyle daha zararlı hale gelebilmektedir. Bu ürünlerin tüketimine dikkat edin.
- İşlenmiş, hazır gıdalardan kaçının, fast-food yemeyin.
- Yapay malzemeler, tatlandırıcılar, koruyucular, ekstra hidrojen ve asidik iyonlar eklenmiş, katkı maddeleri çok olan hazır gıdalardan uzak durun.
- Yüksek oranda asit içeren kola, enerji içecekleri, gazlı diğer içecekler sağlıksızdır, tamamen vazgeçin.
- Rafine şeker, beyaz un ve doymuş yağlı ürünlerden sakının. Beyaz unla yapılan ekmekler, börekler, kekler ve tatlılardan vazgeçin.
- Pozitif olun. Kendinizle ve çevreyle barışık olun. Stresten uzak durun. Olumlu düşünceler vücudu alkali, olumsuz düşünceler asidik yapar.
- Açık ve temiz havada yürüyüş yapın.
Besinlerin vücudumuzdaki etkilerini gözlemleyin
Vücudumuzdaki bütün canlı hücreler atık üretir. Tüm besinler hücrelere vücudumuzdaki sıvılar yardımıyla taşınır ve oksijen ile yanarak enerji haline dönüşür. Bir besinin asidik veya alkali olduğu tüketiminden sonra vücuda yaptığı etki ile belirlenebilir. Yiyecekler içindeki alkali mineraller sindirim sonrasında alkali atığa, asidik mineraller asidik atığa dönüşür.
Yediklerimizin oluşturduğu atıkları idrar ve ter yoluyla vücudumuzdan atarız. Atıklar temel olarak asidik olduğu için idrarımız düşük pH dengesine sahip olur. Yaşam ve beslenme tarzı, besin türleri, çevresel koşullarının oluşumunu hızlandırdığı atıkların hepsini vücudumuzdan atamayız.
Vücuttan atılamayan asidik atıklar kana karışarak dolaşım sistemine dahil olur. Zamanla damarlarda birikerek damar tıkanmalarına yol açar. Kanın damarlardan gerektiği hız ve yoğunlukta akmaması sonucunda vücudumuzdaki hücreler ihtiyaç duyduğu yeterli oksijen ve gıdadan yoksun kalır. Fonksiyonlarını tam olarak yerine getiremeyen hücrelere dönüşür.
Asidik gıdaların sık tüketimi bedeni zehirler; vücudun pH dengesini bozulur, stres toksinleri artar, bağışıklık sisteminin ve hücrelerin ihtiyaç duyduğu oksijen seviyesi azalır, minerallerin emilimi yavaşladığından enerji üretimi ve hasarlı hücrelerin yenilenme işlemi de azalır. Yenilenemeyen hücrelerin kötü huylu kanser hücrelerine dönüşme ihtimali yüksektir.
Vücuttan atılamayan atıklar katılaşmış (kolesterol, yağ asidi, böbrek taşı vb gibi) atıklara dönüşür, türlü şekillerde vücudun herhangi bir yerinde birikip yerleşir. Bu asidik atıklar yaşlanma sürecini hızlandırır.
Asitik ortam nelere yol açabilir?
Alkali besinler ve su, asidik atıkların atılmasını kolaylaştırır ve vücudumuzun sağlıklı çalışmasına yardımcı olur.
Vücudumuz mükemmel bir mekanizmadır ve asidin yaşamsal organlarımıza hasar vermesini engellemek üzere savunma mekanizmalarını devreye sokar, asidi yağ hücreleri içinde depolar. Buna rağmen asit, sık temas ettiği herhangi bir organın dokusunu çürütebileceği bir delik açabilir ve bu durumda hücre mutasyona uğrar. Asidik ortamda oksijen seviyesi düştüğü için kalsiyum tüketilmeye başlar. Savunmaya geçen vücut aşırı asidik ortamdan korumak için bizi yağlandırır. Yağ hücreleri ve selülit birikimler paketledikleri asidi yaşamsal organlardan uzakta tutmaya çalışır.
Bozulan alkali-asit dengesi vücudun besin ve mineral alma kapasitesini düşürür, hücrelerdeki enerji üretimini olumsuz etkiler, hasarlı hücrelerin onarılma yeteneğini düşürür, vücudun detoks yeteneğini azaltır, bitkin ve hastalıklara açık hale getirir.
Asit, atardamarların yüzeylerini erozyona uğratıp kardiyovasküler yapıları zayıflatır, serbest radikallerin ortalığa saçılmasına neden olur, yaşlanmayı hızlandırır, kilo almaya, diyabete ve obeziteye neden olur.
Ayrıca kolesterol plaklarının oluşmasına neden olur. Kan basıncını bozar, düzensizleştirir. Kritik lipid ve yağ asidi metabolizmasını bozar, karıştırır. Hücrelere dağıtılan oksijen miktarında azalmaya neden olur.
Asidik ortamı artan vücutlarda kardiyovasküler damar setliği, kalp krizi, yüksek kan basıncı, kanser gelişimi için ortam hazırlayan şeker asit yükü, obezite, MS, MD, ALS, karaciğer, böbrek sorunları, bunama, bağışıklık sistemi yetersizlikleri, osteoporoz, erken yaşlanma ve prostat problemlerine sık rastlanır.
Fazla mukus üretimi, burun tıkanıklığı, enfeksiyonlara yatkınlık, kuru ve güçsüz scalar, baş ağrısı, eklem ağrıları, kas ağrıları, sık uçuk oluşumu da vücuttaki asidite göstergeleridir.
Duygu ve düşüncelerimiz de vücudumuzun asit ve alkali seviyesinden etkilenir. Sürekli asidik gıda tüketimi kısa sürede uyuşukluk, yorgunluk, baş ağrısı, mide bulantısı, sinirlilik, depresyon eğilimi, midede yanma ve asit artışı, kronik yorgunluk yaratır. Serbest radikal oluşumunu artırması yaşlanmayı hızlandırır. Yüksek tansiyona neden olabilir.
Öte yandan öfke, nefret, kıskançlık, stres, korku-endişe, şüphe-kaygı, sinirlilik halleri, uykusuzluk, aşırı yorgunluk, huzursuzluk, hareketsizlik, umutsuzluk-yalnızlık duygusu ve her türlü olumsuz düşüncenin asidik ortama katkısı büyüktür. Bu tarz duygular ruhsal sağlığımız ve bedenimiz için toksiktir, tıpkı zararlı gıdalar gibi.
İnsan vücudu normal durumlarda, sindirim ve boşaltım sistemleri dışındaki tüm organlarında alkali düzeydedir. İnsan kanındaki değerler bir hastalıkla mücadele ettiği ya da stres altında bulunduğu durumlarda asidik özellikler gösterir.